top of page

Demokrasilerde Azınlık ve Çoğunluk Kavramlarının İnsan Hakları Konusu Açısından Değerlendirilmesi

Ali Kaan KARAKAŞ*

Yazının Amacı

Demokrasi kavramı, günümüzün en sık kullanılan ve çok çeşitli anlamlar yüklenilen bir kavramdır. Belki de bu sebeple ne olduğu noktasında en çok tereddüt edilen ve karmaşa yaşanılan bir kavramdır. Demokrasinin tanımına bakacak olursak birçok literatürde aynen şöyle geçer: Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir. Siyasal denetimin sağlanabilmesi için öncelikle siyasi bir iktidar oyların yüzde elli artı biriyle yani verilen oyların çoğunluğuyla meydana gelmek zorundadır.

Oyların çoğunluğunu alan iktidar sahipleri temsil meclisinde de çoğunluğu ele geçirirler. Temsil meclisindeki bir diğer grup olan azınlık grubu ise oyların yüzde elli artı birine ulaşamamış ve yarının altında kalmış durumdadır. Doğal hâliyle çoğunluk grubunu denetleyecek olan oluşum ise bu azınlık grubudur. Azınlık grubunun, çoğunluk grubunu denetleyebilmesi kendisine verilen oyları temsil eden halkın arzusunu tam anlamıyla gerçekleştirebileceği aslında bir muammadır. Demokrasilerdeki azınlık haklarının korunabilmesi açısından bu durum oldukça önem taşır.

Yazıda başlıca tartışılacak nokta demokrasi uygulamasının çoğunluğun yasaklama gücü haline dönüşme ihtimali ve çoğunluğun yönetimi anlayışının demokrasi uygulamasında en uygun alternatif olduğu düşüncesiyle birlikte demokrasinin dışlayıcı niteliğidir. Bu durumun ötesine gittiğimiz zaman çoğulcu demokrasinin otokratik (buyurgan) bir yönetim sistemine sürüklenebildiğini görebiliriz. Bu durum günümüzün ideal demokrasi anlayışına tümüyle aykırılık içerir. Günümüzün ideal demokrasi anlayışı ise temel olarak bireyin özgürlüklerini koruyan, özgürlükçü, çoğulcu bir demokrasi anlayışı olduğunu söyleyebilmek mümkündür. Çoğulcu, özgürlükçü ve bireyci anlayışın egemen anlayış olması sebebiyle, günümüzde demokrasi kavramının dikkat çeken bir diğer yönü de insan hakları kavramı ile birlikte sıkça kullanılıyor olmasıdır. Bu beraber kullanımın mecbur kılınması tamamen ilk başta da iddia ettiğimiz azınlık grubunun, çoğunluk grubunu tam anlamıyla denetleyememesi ve çoğunluk grubunun da azınlık grubuna karşı takındığı dışlayıcı ve öteleyici tutumdur. Bu sebeplerden dolayı demokrasi ile insan hakları kavramları arasındaki ilişkinin daha anlaşılabilir şekilde ortaya konulması ihtiyacınıgerektirmiştir.

Demokrasi Kavramının Getirdiği Değerler

Demokrasi kavramının değerlendirilmesi açısından önem arz eden iki tane demokrasi teorisi vardır. Bunlardan birincisi ‘’Normatif Demokrasi Teorisi’’dir. Bu teoriye göre demokrasinin tam anlamıyla sağlanabilmesi için alınan kararların halkın tamamını memnun etmesi gerekir. Ancak gerçek hayatta bu durum imkânsızdır. Zira her bireyin beklentileri, istekleri, ihtiyaçları farklıdır ve herkesi aynı anda memnun etmek de imkânsızdır. Dolasıyla bu teori ideal ve hayalî (ütopik) bir teoridir. Günümüzde hiçbir devlette uygulanmadığı görülür.

İkinci önem teşkil eden teori ise ‘’Ampirik Demokrasi Teorisi’’dir. Bu teoriye göre demokrasi, halkın tamamını değil olabildiğince büyük kısmını memnun etmeye çalışır. Amacı herkes değil, mümkün olduğunca çok kişiyi memnun etmektir. Dolayısıyla gerçek hayatta uygulanması açısından en mümkün teoridir. Robert Dahl, bu teoriye göre tasarlanmış olan demokrasilere "poliarşi" der. Bir demokratik devletin Dahl’agöre poliarşi olup olmadığının kıstasları başlıca şunlardır:

• Üst düzey siyasi makamları kullanacak kişiler (Cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar vb.) seçim yoluyla belirlenir.

• Seçimler belirli aralıklarla, kesintisizce yapılır.

• Muhalefet partilerine iktidarı ele geçirme olanağı sağlanır. (Örneğin seçim barajı düşük tutulur veya aynı cumhurbaşkanının üst üste seçilmesi yasaklanır.)

• Tek parti yönetimi yoktur. Birden fazla parti kurulmasına izin verilir.

• Temel insan hakları anayasa ile güvence altına alınmıştır.

• Seçimler serbesttir; hiçbir seçmen oy kullanıp kullanmamak konusunda zorlanmaz.

Robert Dahl’ın teorisinin kıstasında da görülen ‘’temel insan hakları anayasa ile güvence altına alınmalı’’ önerisi demokrasilerde de temel insan haklarının, azınlık ve hatta çoğunluk haklarının dahi suistimal edilebileceğidir.


Çoğunluk ve Azınlık Grubunun Çatışması

Çoğunluk ve azınlık gruplarını tanımak bu konu başlığını anlamak açısından oldukça önem teşkil etmektedir.

Çoğunlukçu gruplar, çoğulcu demokrasinin doğal temsilcisidir. Çoğulcu/Çoğunlukçu demokrasi çoğunluğunkararlarının uygulandığı ve bu kararların mutlak olduğu demokrasi çeşididir. Yasalar, azınlık hakları, kuvvetler ayrılığı gibi etmenler çoğulcu demokraside alınan kararları sınırlandırırken çoğunlukçu demokraside, çoğunluğun aldığı kararlar sınırsız ve mutlaktır. Ayrıca yönetilenlerin çoğunluğunun seçim ve yönetim sırasında etkili olması esasına dayanan çoğunlukçu demokrasi ilk uygulama modelini Britanya'da geliştirdiğinden Westminster tipi demokrasi diye anılmaktadır. Çoğunlukçu görüşe göre demokrasinin en basit tanımı halkın çoğunluk tarafından yönetilmesidir. Buna göre çoğunluk yönetecek, azınlık ise muhalefet edecektir. Ancak bu görüşe dışlayıcı olması sebebiyle itiraz edilmekte ve demokrasinin ruhuna aykırı bulunmaktadır. Çünkü böyle bir anlayışta azınlıkta kalan kesimin karar mekanizmasına katılması mümkün değildir. Azınlığın muhalefet etmekten başka fonksiyonu olmamaktadır.


Azınlık grubu ise muhalefet konumunun doğal temsilcisidir. Esasında azınlık grubunun üstlendiği misyon çoğunlukçu grubu denetleme çabası içerisinde olmasıdır. Aynı zamanda bu azınlıkçı grubu bir başkaldırı gerçekleştirmiş ve kamu yönetiminin azınlık grubunun üstlenebileceğini iddia etmiştir. Bunu iddia etmelerindeki en büyük sebep çoğunluğu yakalayamamış ve çoğulcu grubun ötekileştirilmesine maruz kalarak hüsran yaşamış olmalarıdır. Lijphart’a göre ilk bakışta bir partinin iktidardan dışlanmış olması, demokrasi idealine aykırı görülebilir. Ona göre bu durumda da iktidar ve muhalefete destek veren seçmen kitlelerinin türdeş olmaları ve iktidardan uzak kalan partinin seçmenlerinin menfaat ve tercihleri iktidar tarafından karşılandığı takdirde halkın yönetimi ve halk için yönetim yani demokrasi idealinin gerçekleştiğinden bahsedilebilir. Ancak tekrar ifade etmek gerekir ki, seçmen kitleleri türdeş olmayan toplumlar için, azınlıktaki kesimin uzun süre iktidardan uzak kalması halinde, demokrasi idealinin gerçekleştiğinden bahsedilemez. Böyle toplumlarda hem partiler tarafından sunulan politikalar uyumlu değildir, hem de seçmenlerin tercih ve beklentileri arasında ciddi farklar mevcuttur. Dolayısıyla azınlıkta kalan kesimin beklenti ve taleplerinin yönetim tarafından karşılanması da pek gerçekleşmeyecektir. Çoğunluğu elinde bulunduran iktidar, azınlık ile uzlaşma çabasına girişmediği, girişse bile başarılı olamadığı takdirde, azınlıkta kalan muhalefetin dışlanmışlık psikolojisi içinde şiddet içerikli protestolara ya da başkaldırı yoluna müracaat etmesi, sistem dışı birtakım yöntemlere başvurması ihtimali yüksektir. Demokrasinin getirdiği değerler esasında azınlık grubunun haklarını güvence altına alma yönünde adım atmaya yatkındır fakat tarihsel gelişimde çoğunluk grubunun dışlayıcı manevraları daha da ağır basmıştır. Bunun sonucunda ise ağır insan hakları ihlaline kadar dayanacak birtakım olaylar vuku bulmuştur. Günümüzde dahi çoğunluk yani sözü ağır basan grubun, azınlık grubunun yani sözünü geçirmeye çalışan grubun haklarını güvence altına almasının aksine ötekileştirme çabaları var olduğudur. Tarihten bir örnek verilmek gerekirse buna en uygun olanı Almanya’daki Nazi yönetiminin (1933-1945) demokratik usullerle çoğunluğu sağlayıp azınlık grubunu oldukça ötekileştirip azınlık grubunu hüsrana uğratmış olmasıdır. Bir diğer en uygun örnek ise Romanya’daki Çavuşesku yönetimidir (1974-1989). Çoğunluğun yönetimi ile işletilen demokrasinin sağlıklı işleyebilmesi ve demokrasi idealini gerçekleştirebilmesi, bir başka ihtimalle de mümkündür. Bunun sağlanabilmesi için iktidarın düzenli bir şekilde el değiştirebildiği ve muhalefetin de seçim sonuçlarını adil ve kabul edilebilir bulduğu bir toplum yapısının olması gerekir. Böylece, bir dönem için iktidardan uzak kalan, iktidarda talepleri dile getirilmeyen ve temsil edilmeyen görüşler, sonraki dönem ya da dönemlerde iktidara taşınacağı için toplumda denge sağlanmış olacaktır.Elbette bu çözüm önerisi çoğunluk grubunun uzlaşmaya varmak istemesiyle mümkün olacaktır.

İnsan Haklarıyla Değerini Koruyabilen Demokrasi

Çağdaş demokratik rejimler aynı zamanda özgürlükçü rejimlerdir. Bu nedenle özgürlüklerin güvence altına alınmadığı bir yerde demokratik yönetimdensöz edilemez. Kısacası demokratik rejim ancak özgürlük temelinde yükselebilir. Hak ve özgürlükleri esas almayan bir demokrasiden söz edilemez. Temel hak ve özgürlüklerimiz, evrensel, dokunulamaz, sınırlandırılamaz ve her devlet düzenleyeceği yasalarla bu hakları ve özgürlükleri güvence altına almak zorundadır. İster doğrudan olsun, isterse temsili olsun, devlet yönetiminde halkın söz sahibi olması, devlet yönetimi ile ilgili kararların verilmesinde halkın belirleyici olması gerektiği sonucuna ulaşmak mümkündür. İkinci olarak, halk için yönetim ifadesinden, devlet anlayışının insan haklarına dayanan bir devlet anlayışı olması gerektiği sonucunu çıkarmak mümkündür. Yani devletin örgütlenmesinden, yasaların yapılmasına kadar insan haklarını temel alan bir anlayışın egemen olması gerekmektedir. Böylece bütün ulusal politikaların belirlenmesinde de insan hakları eksenli hareket edilmesi zorunlu olmaktadır. Bu durumda demokrasinin işlemesi için vatandaşların da devletin varlık sebebinin vatandaşların temel haklarını eşitçe korumak olduğu bilincine sahip olması gerektiği su götürmez bir hakikattir. Böylece demokrasi, kamunun yönetimine ilişkin kararların, ilgili bütün yurttaşların ama devletin bütün yurttaşların temel haklarını eşitlikle korumak için var olduğu bilincinde olan yurttaşlarınkatılımıyla alındığı yönetim şeklidir. Bu anlamda bir demokrasinin işleyebilmesi için toplum sözleşmesi kuramının en azından devletin kuruluş gayesinin insan hakları olduğu fikri üzerine gerçekleşmesi gerekir. Yani bu konuda toplumda oy birliğiyle sağlanmış olması gerektir.


Katılımcılık ilkesi bu hususta demokrasinin vazgeçilmezlerindendir. Katılımcı demokrasi, fikri temelleri klasik demokrasinin yücelttiği halk egemenliği, katılımcı ve yurttaşlık, ortak fayda, uzlaşma gibi değerlere günümüz koşullarına göre yeniden anlam kazandırmaya çalışmaktadır. Bu manada katılımcı demokrasi ideal demokrasiyi arzulayan bir siyasal yapıyı öngörür. Çağdaş demokrasi katılımcıdır. Dolayısıyla artık demokrasi sadece halkın belirli dönemlerde sandığa gidip iradesini belirledikten sonra bir dahaki sandığa kadar iradesini ertelemeye aldığı bir sistem değildir. Sandık ve sayı hiç şüphesiz demokratik meşruiyetin kaynağıdır. Çağdaş demokrasi aynı zamanda katılımı esas alır. Bir dönemin çoğunlukçu grubu öbür dönemin azınlık grubuna dönüşmesindeki en önemli etken katılımcılık ilkesidir. Bu kontrollü dönüşüm kalıcı bir mekanizmaya oturtulduğu takdirde hüsrana uğramış azınlık grubunun insan haklarından mahrum bırakılmasına engel olacaktır.


Demokrasi bir özgürlük yönetimidir. Demokrasinin amacı, insanları tam ve mükemmel bir özgürlükler ortamına ulaştırmaktır. Böyle bir ideale ulaşmak zor olsa bile, bu uğurda verilecek olan mücadeleler insanlığı, haklar ve özgürlükler açısından çok daha iyi bir noktaya getirecektir. Demokrasi düşüncesinde kişinin, yalnızca insan olmaktan dolayı sahip olduğu bazı temel hak ve özgürlüklerinin varlığı kabul edilmektedir. Bu hak ve özgürlükler, gerektiğinde geçici olarak kısmen de olsa askıya alınabilir ama hiçbir zaman bütünüyle ortadan kaldırılamazlar. Demokrasinin egemen olduğu toplumlarda kimsenin diğerine göre daha üstün bir hak ve özgürlüğü yoktur. Farklı din, dil, ırk, siyasi düşünce ve kanaatten olan insanlar, yürürlükteki kanunların eşit koruyuculuğu altında özgür olarak yaşarlar. Demokrasinin bir siyasal rejim olarak işlerlik kazanması onun bu ikinci yönünün toplum halinde benimsenip uygulanmasına bağlıdır. Çünkü siyasal yaşam, genel toplumsal yaşamın bir uzantısı durumundadır. Toplumda insana ve insanların öne sürdüğü farklı düşüncelere karşı saygı geliştikçe bu gelişme siyasal yaşama da yansıyacak ve siyasal demokrasinin yerleşmesi sağlanacaktır. İnsan hakları kavramı, demokrasi kavramının yanından eksik kaldığı sürece siyasal demokrasi atmosferinin de sağlanması güçleşecektir.

629 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page