ELİF İYİLİKÇİ*
Çoğulcu demokratik toplumlarda siyasi partiler demokrasilerin olmazsa olmaz (sine qua non) kuruluşlarıdır. Demokratik devletlerde siyasi partiler bünyesinde şekillenen örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğünün bir unsuru olarak görülmüştür. Siyasi partiler bütün ülkelerde siyasal hayatın temel ögeleri ve başlıca dinamik güçleridir.
Anayasamız, siyasal partileri ‘’demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları’’ görmekte ancak siyasal partilerle ilgili bir tanımlama yapmamaktadır. Siyasal partilerin tanımı, 22.04.1983 gün ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununda (SPK) şöyle ifade edilmektedir:
‘’Siyasî partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzelkişiliğe sahip kuruluşlardır.’’ (Any.md.3)
Siyasi partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler. (Any.md.68/3)
Bununla birlikte demokratik sistemler, demokrasiyi yıkma amacı güden ve kendi varlığını tehdit eden siyasi partilere karşı bazı yasaklayıcı önlemler almışlardır. Demokrasinin en önemli gereksinimi ifade özgürlüğü ile siyasal partinin faaliyetlerinin yasaklanması arasında ölçülü bir denge demokratik sistemler için şarttır. Siyasi partiler demokratik sistemlerin kendilerine tanıdığı bu özgürlüğü kötüye kullanmamalı, insanları kutuplaştırmamalı ve halkı kin ve düşmanlığa sevk etmemelidirler.
Bu amaçla, demokratik hukuk düzenlerinde siyasi partilerden gelebilecek tehlikelere karşı; faaliyetlerine sınırlamalar getirildiği gibi, bunları ihlal edenlere de kapatılmaları dahil bazı yaptırımların öngörülmesi zorunluluk haline gelmiştir.[1]
Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatında, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasındaki temel ilkeye vurgu yapmış; yalnızca açıklanan bilgi ve fikirlere taraftar olunduğunda, bu bilgi rahatsız edici ya da farklı olmadığında değil aynı zamanda taciz edici, şok edici ve rahatsız eden bir nitelik taşıdığında da ifade özgürlüğü tartışması yapmanın yerinde olacağını ifade etmiştir. [2]
Bu anlamda siyasi partiler için doğrudan kapatma yaptırımına gidilmeden önce, ara kademe yaptırımlar da getirilebilir. Seçimlere bir süre katılmayı önleme, geçici olarak parti faaliyetlerinin durdurulması, devletçe yapılacak yardımların kesilmesi gibi… Türk Hukukunda Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu çerçevesinde ‘’kapatma’’ ve ‘’devletçe yapılacak yardımların kesilmesi’’ yaptırımları uygulanmaktadır.[3]
İlk olarak ‘’siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.’’ (Any.md.68/4)
Bu hükümde ayrıca ele alınması gereken birinci husus siyasi partilerin tüzük ve programlarının Anayasa’da (Any.md.68/4) belirtilen yasaklara aykırılığıdır. Şayet burada 68'inci maddenin dördüncü fıkrasında sayılan esaslara Anayasa Mahkemesi tarafından aykırılık tespit edilirse ya ‘’kapatma’’ ya da ‘’ devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma’’ yaptırımına karar verilebilir.
İkinci husus ise siyasi partilerin eylemlerinin (fiillerinin) Anayasada belirtilen
(Any.md.68/4) yasaklara aykırılığı sebebiyle ''kapatma'' kararı veya '’devlet yardımından yoksun bırakılmasıdır’’. Ancak bunun için bu nitelikteki fillerin bireysel eylemler olmaktan çıkıp partinin bu nitelikteki eylemlerin işlendiği ‘’bir odak haline’’ gelmesi gerekir. Bu husus Anayasada şöyle ifade edilmiştir : ‘’Bir siyasi partinin 68'inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. ( Any.md.69/6)
‘’Odak olma’’ Anayasada şu şekilde ifade edilmiştir : ‘’Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.’’ (Any.md.69/6)
Bu bağlamda, bu nitelikteki fiillerin o partinin üyelerince ve o partinin merkez karar organlarınca zımnen (örtülü) veya açıkça ve devamlı (kararlı) biçimde benimsenmesi gerekir. Fiilin bir üyenin veya yöneticinin şahsından çıkıp, partiye mal edilmesi 68. maddede sayılan esasların odak olduğunu gösterir.
3 Ekim 2001 tarih ve 4709 sayılı Anayasa değişikliği kanunuyla Anayasanın 69'uncu maddesine eklenen 7'nci fıkraya göre ‘’Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.’’ (Any.md.69/7) Bu hükümde göndermede bulunulan fıkralar 69’uncu maddenin beş ve altıncı fıkralarıdır.
Bu hüküm beraberinde şu sorunu getirir, ''temelli kapatma yerine devlet yardımından yoksun bırakılması bir siyasi partinin yasak faaliyetlerini sürdürmesini de engellemeyecektir. Ayrıca devlet yardımından yoksun bırakma müeyyidesi bir defalık bir uygulama olacağı için, o siyasi partinin daha sonra devlet yardımı almasını da engellemeyecektir. Devlet yardımından yoksun bırakma, bir siyasi partinin, Anayasa’nın 68/4. maddesi hükümlerine aykırı nitelikteki eylemlerinin ağırlığıyla ve özellikle yarattıkları tehlikenin büyüklüğüyle orantılı bir tedbir olarak görülmemektedir. Bu durumdaki bir siyasi partinin demokratik düzene karşı ortaya çıkardığı tehlikenin, malî bir müeyyide ile önlenemeyeceği açıktır. Bütün bu nedenlerle Anayasa Mahkemesi’nin bu alternatif müeyyideyi uygulayamayacağı düşünülmektedir. Bu müeyyide, bir anlamda, kararlarda uygulama alanı bulamayacak bir düzenleme olarak görünmektedir.''[4]
Üçüncü bir ‘’kapatma’’ sebebi, Anayasamızın 69’uncu maddesinin onuncu fıkrasında öngörülmüştür.
‘’Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır.’’ (Any.md.69/10)
Anayasa bu açık hüküm karşısında ancak kapatma kararı verebilir ‘’Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma’’ kararı veremez. Çünkü Anayasa bu gibi halleri açıkca ‘’temelli kapatma kararı’’ verileceği yönünde hükme bağlamıştır.
Siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır. (Any.md.69/4) Burada belirtelim ki Anayasa Mahkemesinin kararına karşı itiraz veya temyiz gibi gidilebilecek bir kanun yolu yoktur, kararlar kesindir. (SPK, md.98/2)
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun siyasî partilerin kapatılmasına ya da Devlet yardımından yoksun bırakılmasına karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin üçte iki oy çokluğu şarttır. (Any.md.149)
Anayasa Mahkemesi 1995 yılına kadar kapatma davalarının bir ceza davası olduğunu benimsemiş 1995 yılından sonra Anayasa’nın 69. maddesinde gerçekleştirilen değişikliklerden sonra görüşünü değiştirmiş ve bir kararında; partilerin kapatılma davalarının ceza davası değil, kendine özgü bir dava olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki 1982 Anayasası ile öngörülen, siyasi partilerin kapatılmaları ile ilgili ölçüler, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ve üniter yapısı ile varolabilme mücadelesi için gerekli kendini koruma unsurlarıdır.
Kapatmanın sonuçlarına gelecek olursak ;
- Temelli kapatılma ile siyasi partinin tüzel kişiliği de sona ermektedir.
- ‘’Temelli kapatılan bir parti bir başka ad altında kurulamaz’’. (Any.md.69/8)
- ‘’Bir siyasi partinin temelli kapatılmasına beyan veya faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmî Gazetede gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar.’’ (Any.md.69/9) Keza ‘’siyasi partiler bu kişileri hiçbir suretle seçimlerde aday gösteremezler. (SPK, m.95).
- ''Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan veya siyasi parti siciline kayıtlı bulunan siyasi partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri başka bir siyasi partice kullanılamaz.'' (SPK, md. 96/1)
- ''Kurulacak siyasi partiler, Anayasa Mahkemesince kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamazlar.'' (SPK, md.96/3)
- ''Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılan siyasi partinin bütün malları Hazineye geçer.'' ( SPK, m.107/1)
Son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, siyasi parti kurma özgürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 11’inci maddesinde tanınmış olan ‘’ dernek kurma hürriyeti’’nin koruması altında olduğunu kabul etmekte ve parti kapatma sebebiyle yapılan başvuruları incelemektedir. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılan bir siyasi parti, altı ay içinde Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilir.[5]
DİPNOTLAR [1] Fevzi Demir, Türk Anayasa Hukuku, 10.B.İzmir 2017, s.207 [2] Handyside v. the United Kingdom, p. 49; Vogt v. Germany, BN. 17851/91, KT. 26.09.1995, p. 52.
[3] Fevzi Demir, Türk Anayasa Hukuku, 10.B.İzmir 2017, s.207
[4] A. Emrah AKYAZAN, 1982 Anayasası'na Göre Siyasi Partilerin Kapatılması, TBB Dergisi, Sayı 65, 2006 [5] Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku Dersleri, 24.B.Bursa 2019
KAYNAKÇA
Güncel ve bilgilendirici bir yazı olmuş,kalemine sağlık.