top of page

Şebnem

Metehan SARICI*


Kışın ortasında, ayazlı gecelerde dolaşan sersem! Görmüyor musun karanlık soğuğu? Görmüyor musun kasveti? Feza, yoldaş arıyor kendisine, gitme! Alı koyar seni, yaşama amacımızda. Kuzey rüzgarlarının bir garip sesleri sarıp sarmalar seni; durdurur zamanını, gitme! Mahrum olursun aşkımızdan. Ayazın beraberinde, havflı soğuklar kesilene kadar göstermez seni bana, o dehşet karanlığıyla, dur artık!


Tükenmiyor mevsimin bu yüzü. Karanlığı aşmış dağın tepesini; dönmek son çare şimdi, tut şu elimi! Bulut bu sefer ak değil, bütün değil; bir perişan! Gözyaşı şebnem olacak ikimizin, bir ruhsuz gibi… Gidelim artık buralardan. Gördük ya daha önce bu savaşı! Karanlık; güneş, bulut altında doğarken şarkta, göstermişti ya yeryüzünü ruhsuz. Otlar şebnem diye feryat ederdi. Yankılanırdı sesleri, camları buza benzer sokaklarda. Hani her masalın sonu iyi biter ya; bu savaşın sonunu hatırlıyor musun?


Bir rüzgar eserdi, tam umutsuzluğa kapılmışken. Korku dolu bulutları dağıtırdı bir yandan bir yana. Gösterirdi o an güneşin yüzünü, ölü misali donuk yeryüzüne. Şebnem yok olurdu fezaya doğru. Bir renk tayfı belirirdi her köşeden. Her çiçek renk cümbüşüyle aydınlatıyordu karanlığı. Savaşın sonu mutlu dahi bitse, kaldıramam bir daha bu ağır yükü. Biz dönelim yolun başında olmaz mı? Ezilmeyelim bir daha aşk-ı imtihanda. Dön yârim! Gidelim el ele, güneşin hep var olduğu diyarlara.

67 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page