100.yılına hazırlanan genç ve dinamik bir ülke olarak ülkenin istikbali için yapılan en önemli inkılaplardan biri hukuk alanına dair olandır. Nitekim savaşlardan dolayı çok yıpranmış, borca batık ve eğitimsiz bir toplum düzenin hüküm sürdüğü bir zamanda ülkenin müreffeh toplumlar düzeyine çıkabilmesi adına yapılabilecek en güzel hamleler yapılmıştı. Bunu ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına borçluyuz. Bu vesileyle sizlerin huzurunda rahmetle ve saygıyla anıyoruz.
Bu inkılapların doğuş nedenlerine inecek olursak şu şekilde sıralayabiliriz. Osmanlı hukuk sisteminin din esaslarına göre düzenlenmiş olması nedeniyle laik ve demokratik esaslara dayalı yeni yönetim anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Cumhuriyetin özü itibariyle düşünecek olursak bu gayet makul bir sebep. İkinci bir neden olarak ise Osmanlı’da uygulanan hukuk sisteminde birliğin olmayışı diyebiliriz. Müslüman tebaaya İslam hukuku, gayrimüslimlere ise kendi hukukları uygulanmaktaydı. Hukuk sistemindeki bu çok hukukluluk esası yeni çağın hukuki ihtiyaçlarının karşılanmasında yaşanan sorunlar ve değindiğimiz aksaklıklar, bağımsız ve yeni cumhuriyetin kendine ait yeni bir hukuk sistemi yerleştirmesi gereğini ortaya koymuştur.
Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında oluşturulan ve İslam hukuk sistemi kaynak alınarak oluşturulan Mecelle, çağdaş Batılı hayatın ihtiyaçlarına cevap vermemekteydi. Devlete laik bir kimlik kazandırma arzusuyla ceza ve yargılama usullerindeki yetersizlikler de göz önünde bulundurularak 1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu’nda bazı değişiklikler yapılarak Türk Medeni Kanunu olarak yürürlüğe girdi.
İsviçre’nin örnek alınmasının sebeplerini ise Avrupa’da hazırlanan medeni kanunların en sonuncusu olması ve çeşitli problemlere pratik çözümler getirmesi olarak belirtebiliriz.
Bu kanunla kadın ve erkek sosyal ve ekonomik olarak eşit hale getirilmiş oldu. Tek eşli evliliğin kabul edilip bunun da resmi nikah şartına bağlanmasıyla kadın kanun nezdinde güvence altına alınmış oldu. Evlenmede iki tarafın isteği esas alındı, boşanma ise şartlara bağlandı. Böylece çocukların da hakları güvence altına alındı. Mirasta ise kadın-erkek eşitliği sağlandı, bu sayede kadınların haklarının yenmesinin önüne geçildi.
Hukuk inkılaplarının en temel adımı ise 1924 Anayasası ile atılmıştır. Yeni anayasa ile saltanat ve hilafet kaldırılmıştır. Bu anayasada “Türk devleti bir cumhuriyettir, dili Türkçe, dini İslam, başkenti Ankara’dır.” ifadesi yer almıştır. Dini İslam’dır ifadesi 1928 yılında anayasa değişikliği ile çıkarılmış ve laik devlet ilkesi güçlenmiştir.1924 Anayasası’nda kuvvetler birliği esas alınmış, yargının bağımsızlığı vurgulanmıştır. Her türlü kamu hürriyeti ile kız-erkek çocuklarının eşitliği hâkim kılınmıştır. Bu anayasa, devletin tüm işlerinin kanuna uygunluğunu vurgulayarak cumhuriyetin “hukuk devleti” niteliğinin altını çizmiştir.
Şeriye ve Evkaf Vekaleti ile Şeriye mahkemelerinin kaldırılması laik devlet düzeninin kurulması adına çok önemli bir inkılaptır.
1925 yılında çağdaş hukukçular yetiştirilmek üzere Ankara Hukuk Mektebi açılmış; daha sonrasında ise barolar kurulup mahkemeler yeniden düzenlenmiştir.
1926’da Ceza Kanunu İtalya’dan, Borçlar Kanunu Almanya’dan uyarlanıp kabul edilmiştir. 1929’da ise İdare Hukuk Fransa’dan uyarlanarak kabul edilmiştir.
Medeni hukuk alanındaki tüm haklarına kavuşan Türk kadınına 1930 yılında belediye seçimlerine katılma hakkı, 1934 yılında ise milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. 1933 yılında da muhtarlıklara seçilme hakkı tanınmıştır. Türkiye’de kadına verilen bu siyasi haklar, birçok muasır batılı ülke kadınlarından daha önce verilmiştir. 20.yy şartları göz önünde bulundurulduğunda bunu yapabilmek sizlerin de kabul edeceği üzere cesaret isteyen bir iştir.
1937 yılına gelindiğinde ise laiklik, inkılapçılık, halkçılık, devletçilik, milliyetçilik ve cumhuriyetçilik ilkeleri anayasada bir madde olarak yer verilmiş; böylece altı ilkenin devletin temel ve vazgeçilmez ilkeleri haline dönüştürülmeleri süreci tamamlanmıştır.
Hukukta yapılan bu inkılaplar ile Türk hukuku laik bir karakter kazanmış oldu. Bu karakter sayesinde insanlar arasında hiçbir kıstasa bağlı olarak ayrım yapılmıyor; herkes kanun karşısında eşit muameleye tabi tutuluyordu. Kanunların tekliği ve genelliği şeklindeki evrensel ilkenin benimsenmesiyle çok hukukluluk, azınlıklara hukuki ayrıcalık ve imtiyazlar kaldırılıyor böylece devletin egemenliği önündeki engeller kaldırılmış oluyordu. Genel hatlarıyla hukuk inkılabı dünya işlerini bilim ve akıl ışığında düzenleme yolunu açıyor, devlet yönetiminde keyfilik yerine hukuka tabiliği hâkim kılıyordu.
100.yılına hazırlanan cumhuriyetimizin anlamlanmasını sağlayan hukuka dair yapılan inkılapları ele alıp değerlendirdik. Tarih bilinci yüksek hukukçu bireyler olabilmemiz için bu süreci iyi bilmeliyiz. Bilmeliyiz ki aydınlık yarınlar için çabalayan genç nesil, var olma mücadelesinde kararlı bir duruş ortaya koyabilsin.
HUKUK AKADEMİSİ
Comments